27 Aralık 2019 Cuma

Bilimsel mucize yalanları-Çakma mucizeler

 ***Kuran denizlerin birbirine karışmadığını 14 yüzyıl önce nasıl bilmiş diyorlar.
Ve iki denizi birbiri üstüne saldı.Biri lezzetli ve TATLIDIR,diğeri TUZLUDUR.Arada engel var karışmazlar. (FURKAN 53)
 İki deniz bir değildir.Birinin suyu tatlıdır,ondan içersiniz ama diğeri tuzlu olandır ve ondan içemezsiniz.Üzerlerinde gemiler yüzdürürsünüz ve balık tutarsınız-FATIR 12
 Denizlerin karışmaması saçmadır.İki deniz karışmıyorsa bu iki deniz hangi iki denizdir? Üstelik Kuran bu denizlerden birinin suyu tatlıdır ve içimi güzeldir diyor.Yeryüzünde suyu içilen deniz hangi denizdir? Kızıldeniz mi? Akdeniz mi? Ege denizi mi?Ve eyer birinin suyunu içerek iki denizin karışmadığını anlıyorlarsa,zaten kendi tecrübeleriyle iki denizin karışmadığını anlamış olurlar.Bunun neresi mucize?
Ve Gulf Stream gibi deniz altı akıntılarla denizler karışıyorlar.Mineral farklılığı gibi sebeplerden dolayı ilk bakışta karışmıyor gibi görünüyorlar.Yani sadece bir göz yanılması var,aslında denizler birbirine karışıyorlar.
***Diyorlar ki Demir uzayda yıldızlardaki bir takım hareketlerle ve tepkimelerle oluşur.Demiri indirdik diyen Kuran,bunu haber veriyor,hemde 1400 yıl önce.
Ve DEMİRİde indirdik.Onda insan için kullanışlılık ve saglamlık vardır-HADİD 25
Demiri indirdik demesi yıldızlarda ürettik ve uzaydan yağdırdık anlamına geliyorsa,o zaman size hayvanlar indirdik ayeti ne anlama geliyor? Yıldızlarda hayvan üretip uzaydan hayvan mı yağdırdı?
Allah sizin için 4 AYAKLI HAYVANLAR İNDİRDİ-ZUMER 6
İndirdi kelimesinden eğer YILDIZLARDA YAPILDI lafını anlıyorsanız,o zaman gökten indiği söylenen bütün bu hayvanlar da uzayda süper nova patlamalarıyla oluşmuş olmalı.Bu hayvanlar da yıldızlar da mı yapılıp dünyaya indirildi?
Allah ın size GÖKTEN İNDİRDİĞİ YİYECEKlerin bir kısmını kendinize haram kılmayın-YUNUS 59
Umarım yiyeceklerde yıldız patlamalarıyla uzayda üretilmemiştirler?
Yiyecekler ve hayvanlar nasıl insanın hizmetine verildiyse, demir de aynı şekilde insanlığın hizmetine verildiği için hepsine birden SİZİN İÇİN GÖKTEN İNDİRDİK deniliyor. Yani ayetlerdeki SİZE DEMİRİ,HAYVANLARI VE YİYECEKLERİ İNDİRDİK gibi sözler, kullanımınıza sunduk, bahşettik anlamında kullanılıyor.
***Dünyanın yuvarlak yapıldığını Kuran bilmiştir iddiasıda saçmadır***
 Ve sonra yeryüzünü deve kuşu yumurtası(dehaha) gibi yaptı-Naziat 30
 Ayet Dünyayı deve kuşu yumurtası gibi yaptı anlamındadır diyorlar,dünyanın yuvarlak yapılışını anlatıyor diyorlar.Oysa ayet 29 ele alınırsa bunun saçmalığı ortaya çıkar.Ve dehaha yayıp döşedi demektir,deve kuşu yumurtası değil.
Ve gecesini ve gündüzünü ortaya çıkardı/oluşturdu-Naziat 29
Ve sonra(bade-بَعْدَ) yeryüzünü yayıp döşedi(dehaha)-Naziat 30
Eyer 30.ayetteki dehaha kelimesini deve kuşu yumurtası gibi yaptı anlamında alırsak,o zaman saçma bir sonuç çıkar ortaya.Çünkü dünya önce gece ve gündüzün oluşacağı şekle getirilmişse(Naziat 29) zaten yuvarlak şeklini almış demektir.Aksi halde gece ve gündüz oluşamazdı.Şimdi gece ve gündüz oluştuktan sonramı onu yuvarlak deve kuşu yumurtası şekline sokmuş oluyor?Önce gece gündüz oluşumu meydana geliyor ama daha sonra dünya yuvarlaklaştırılıyor öylemi?Onun için kelimenin deve kuşu yumurtası değil,dünya oluştuktan sonra,gece ve gündüz oluştuktan sonra yapılan bir yayıp döşeme işi olduğunu görebilmek gerekiyor.(Deve kuşu yumurtası:el-udhiyyu.Deve kuşu yumurtasına benzer:kel-udhiyyu)
***Zariyat Suresi 47.ayetteki gök kelimesini evren diye çevirerek,kapsayıcı gücümüz var kelimesinide genişletmekteyiz şeklinde çevirerek hileli bir ayet yorumuna ulaşıyorlar.Ve ayeti aşağıdaki gibi veriyorlar:
 Evreni biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz-Zariyat 47
Oysa durum hiçte bu şekilde değildir.Ayet gök(sema) demektedir ve aşağıdaki gibidir:
 Göğü biz bina(بَنَيْنَاهَا) ettik.Ve biz kapsayıcı bir gücün sahibiyiz-Zariyat 47
Zariyat 47.ayetin gerçek tercümesi budur ve 1990 öncesi tercümelerde bu şekilde geçmektedir.Elmalılı Hamdi,Abdulkadir Gölpınarlı,Hasan Basri Çantay bu şekilde vermişler.Ve ayetten göğün genişlemesi anlamının çıkarılması imkansızdır.Çünkü bunun tam tersi bir anlam yükleyen bir kelime var ayette:bina kelimesi.Türkçede de kullandığımız bina etmek fiili var burada.Bina etmek yani sabit ve sağlam kılmak,sabitlemek(-بَنَيْنَاهَا-beneyna ha=bina etmek,sabit ve sağlam kılmak)Siz hiç sürekli genişleyen bir bina gördünüzmü?Zariyat Suresi 47.ayet açıkça gökyüzünü bina gibi sabit yaptık diyor ve hiç bir bina
genişlemez.Bina;genişlemeyen,daralmayan,sabit,hareketsiz.Nahiv ilminde bile hareketsiz yapılara bina denir.''Bina irabın zıttıdır,çünkü bina sabit ve hareketsizdir-Sibeveyhi-El kitap''
Zariyat 47.ayette  le müsuine(لَمُوسِعُونَ) kelimeside elbetteki kapsayıcıyız,elbetteki kuşatıcıyız anlamına gelir.Bu kelimeye geniş anlamı verseniz bile,geniş gücümüzle göğü biz bina ettik anlamına gelir.Mekansal genişlik için kullanılan kelime arduha kelimesidir ve bu ayette geçmemektedir.arduha(عَرْضُهَا)=genişlik.Arduha kelimesi Ali İmran 133 ve Hadid 21.ayetlerde vardır.
 Kuran açıkça evreni sabit bir bina olarak görmekte ve yıldızlarla dolu gökyüzünü evrenin tavanı olarak görmektedir.Hiç bir bina genişlemediği gibi,binanın tavanıda genişlemez.
Ve yükseltilmiş tavana and olsun-TUR 5
Ve göğü nasılda yükseltmişiz-GAŞİYE 18
Onu yükseltti ve onu bir tavan yaptı-NAZİAT 28
Biz dünyaya yakın göğü,bir süsle,yıldızlarla süsledik-SAFFAT 6
   Yani yıldızlarla süslü ve yerden yükseltilmiş bu tavan(uzay) genişlemiyor.Sabit bir bina gibi.Tavan(gök) genişleseydi zemin(yeryüzü)de genişlerdiki bina yıkılmasın.
   Ve işin kötüsü evrenin genişlemesi durabilir,evren daralmaya başlayabilir.O zaman ne yapacaklar?O zamanda müslümanların darlığını giderdik gibisinden bir ayet bulurlar,bak ayette darlık kelimesi var,demekki Kuran evrenin daralacağını önceden bilmiş derler.Oysa bu yöntemle herhangi bir kitaptan yığınla mucize üretilebilir.

Eski Kuran metinleri(mushaflar) korundular mı?

Kuran kendisinin korunan bir kitap olduğunu iddia eder.Bunun doğru olup olmadığını incelemek gerekiyor.Orjinal oldukları iddia edilen eski Kuran mushafları gerçekten korunmuşlar mı?Mushaflar önemlidir çünkü günümüzdeki Kuran o mushaflarda yazanların kitap şeklinde basılmasından oluşuyor.Kuran'ın kendi iddiasına göre;Kuran korunası bir kitaptır ve onun için korunmuş bir levha bile yapılmıştır.
-O yüce Kuran,korunmuş levhada(Levhin Mahfuzun) bulunmaktadır(Buruc 21-22)
 Ve korunmuş levhada olmasının yanı sıra,indikten sonraki halide korunmuştur.
-Zikri(Kuran'ı) kesinlikle biz indirdik ve onu kesinlikle biz koruyacağız(Hicr 9)
Kuran indirdiği bir zikir olduğu için,indirdikten sonrada korunması gerekiyor ve korunacaktır.Kuran'ın kendisi hakkındaki iddiası böyledir.Ve bu iddianın doğru olup olmadığını incelemek gerekiyor.
  Öncelikle şunu sormak gerekiyor;Eğer Allah Kuran'ı koruyorsa,Araplardaki eski nüshayımı koruyor yoksa Özbekistandaki Taşkent nüshasınımı koruyor?Çünkü Taşkent nüshası ile Araplardaki nüsha birbirine uymuyorlar.Örneğin Araf suresi 69.ayet iki nüshada birbirinden farklı.Araf 69 ayetindeki bastatan kelimesi Arap nüshalarında SAD(ص) harfiyle Taşkent nüshasında SİN(س) harfiyle yazılıdır.İkisinide bastatan diye okusalarda aslında olması gereken birini basatatan(بصطة) diğerini basitatan(بسطة) diye okumak gerekir.Şimdi korunmuş levhada yazan hangisi?Basatatan(بصطة) mı yoksa basitatan(بسطة) mı?Allah hangisini koruyor?Basatatan kelimesinimi yoksa basitatan kelimesinimi?Koruduğu nüsha Taşkent Kuranı mı yoksa Araplardaki Kuran mı?
    TAHA 63.AYET:Hazen değil Hazeyni
Taha 63. ayet derki inne hazen ila sihran(Bu ikisi kesinlikle sihirbazdır).Oysa bütün tarih boyunca bütün Arapça uzmanlarının belirttiği gibi bu ayetteki kelime hazen değil hazeyni olmalıydı.Hazen(هَذَانِ) yanlış yazımdır.Doğrusu hazeyni(هذين) olmalıydı.Çünkü haze ve eyn kelimeleri birleşerek hazeyn kelimesini oluştururlar.Haz-eyn=bu ikisi. Çünkü eyn Arapçada ikisi demektir. Örneğin: Zul=sahip, karn=boynuz, eyn=ikisi. Zulkarneyn=İki boynuz sahibi.Celaleyn=iki Celal.Onun için haze kelimesinin sonuna EN değil EYN (İKİSİ) eki getirilmeliydi. Yani HAZEN değil HAZEYN olmalıydı.Kurtubi tefsiri bu ayetler ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı yapıyor:
 ''Ebu Amr,Hazreti Osman,hazreti Ayşe ve sahabeler bu ayeti inne hazen şeklinde okumadılar,yazıldığı gibi okumadılar.Onun yerine ayeti inne hazeyni şeklinde okudular.Onların bu inne hazeyni şeklindeki okuması gramere uygundur ama Kuran'a aykırıdır.Kufeliler bu ayeti Kuran'a uygun okudular ama onların okumasıda gramere aykırıdır.Ve hazreti Osman'a gidip sordular;bu ayet inne hazeyni demesi gerekirken neden inne hazen diyor?Bu bir hata değilmi?Osman dediki,'evet bu kelime ayette hatalı yazılmıştır,katipler hata yapmış olmalılar.O zaman Osmana dedilerki;neden ayetteki bu yanlışı düzeltmiyorsun?Osman da şöyle dedi:Nasıl olsa bu ayet helal veya haram belirleyen bir ayet değil,bırakın öyle hatalı kalsın.Bunun bir zararı yok.Ve Osman b. Affan  şöyle demiştir: Mushaf ta lahn vardır. (Arap dil kurallarına aykırı yazımlar vardır.)''
http://quran.ksu.edu.sa/tafseer/qortobi/sura20-aya63.html#qortobi
Olayı bu şekilde katip hatasıyla açıklamak,Zikri biz indirdik onu kesinlikle biz koruyacağız(hicr 9) ayetine terstir.Kitabı indiren kitabını katip hatalarından bile koruyamıyorsa,o zaman kitabı başka neyden koruyabilecekki?Kitabı koruruz diyen otorite neden katip hatasına göz yumdu?Ve katipler başka hangi hataları yaptılar?
  Maide 69:SabiUN değil SabiİN=Tarih boyunca Arapça uzmanları Maide 69.ayette geçen Sabiun kelimesini hatalı bulmuşlardır.Bunun Sabiun değil Sabiin olması gerektiğini söylemişlerdir.Kurtubi Nisa 162.ayetteki vel mukimun(وَالْمُقِيمِينَ) kelimesinin hatalı olduğunu anlatırken Maide 69 ayetindeki hatayada değinir.
 ''Hazreti Osman şöyle der;Nisa 162.ayet yazılırken katip başını kaldırıp ne yazayım dedi.Ona şöyle dediler,vel mukimun(وَالْمُقِيمِينَ) yaz.Ve katipte söyleneni yazdı.Oysa doğrusu mukimUN değil mukimİN olmalıydı.İşte, burada bu kelimenin böyle ("nun" harfinden önce "vav" harfi ile yazılması gerektiği halde, "ye" harfi ile yazılması) bundan dolayı olmuştur.Mukimin yerine yanlışlıkla mukimun yazılmasının nedeni budur.
  Hz. Âi-şe'ye bu âyetteki vel mukimun(وَالْمُقِيمِينَ) kelimesindeki hata soruldu.Bunun yanı sıra Muhakkak bunlar iki sihirbazdır/inne hazen ila sihran"(TâHâ 63) ayetindeki hatada soruldu.Ve Maide Sûresi 69 ayetinde yer alan:Sabiun kelimesindeki hata soruldu.Hz.Aişe şu cevabı vermiştir:Kardeşimin oğlu,yazıcıların(katiplerin) hatasıdır hepside.Hata yapıp duruyorlar.''
http://quran.ksu.edu.sa/tafseer/qortobi/sura4-aya162.html
 Bakara 62.ayetle Maide 69.ayet kelimesi kelimesine aynıdırlar.Tek fark Sabii olanlardan bahsederken Maide 69.ayetin SABİUN demesi,Bakara 62.ayetinse SABİİN demesidir.Ayetler kelimesi kelimesine aynı olduğu halde bu fark neden?Niye birinde Sabiun derken diğerinde Sabiin diyor?Ve neden tarih boyunca bütün Arapça uzmanları Sabiun(Maide 69) yazımının yanlış,Sabiin(Bakara 62) yazımının doğru olduğunu söylemişlerdir.Bütün Arapça uzmanları Arapçayı aşırı derecede yanlışmı anlamışlar?Neden her dönemde bütün uzmanlar Sabiun hatalıdır demişler?
   Sabiun:İsmin yalın halidir.Sabiin:İsmin yalın olmayan halidir.Kelimenin yalın halimi yazılmalı yoksa yalın olmayan halimi yazılmalı?Kuran'ı yazanlar bu konuda karar verememişler.
   Ve Kütübi Sitte denilen 6 Hadis kitabından birinin yazarı olan Ebu Davut,Kuran tarihiyle ilgili olan Kitabil Mesahif adlı esrinde Sabiin(Bakara 62) kelimesinin doğru,Sabiun(Maide 69) kelimesinin yanlış ve hatalı olduğunu söylüyor.
    Korunmuş Levhada yazılı olan hangisi?Sabiun mu yoksa Sabiin mi?Zikri biz indirdik ve onu kesinlikle biz koruyacağız(Hicr 9) ayetine bakarsak:koruduğu Sabiun mu yoksa Sabiin mi?Bu sorular cevap bekliyor.

Kuran'a göre Tevrat ve İncil korunuyorlar,değişmediler

Kuran İncil ve Tevrat ın da değişmediğini ve korundugunu söylüyor.
*******************************************************
  ”Allah ın SÖZLERİNİ HİÇ KİMSE DEĞİŞTİREMEZ.Öncekilerin mesajları sana da ulaştı=ENAM SURESİ:34.AYET”
Muhammed e önceki elçilerin mesajı nın ulaşma nedeni olarak Allah ın sözlerinin hiç birinin değiştirilememesi gösteriliyor.Tevrat ve İncil de Allah ın sözleri olarak indirildiyse o zaman onları da kimse değiştiremez.
********************************************************
”Onların ELLERİNDE BULUNAN TEVRAT I ve İNCİL İ tasdik eden bir kitap indirdik sana=ALİ İMRAN SURESİ:3.AYET”
Dikkat edilirse bu ayet,bozulup gitmiş olan bir Tevratı ya da bozulup gitmiş olan bir İncil i anlatmıyor.Şu an ELLERİNDE BULUNAN bir Tevrat tan ve İncilden bahsediyor.Kuran ın Tasdik ettiği Tevrat ve İncil ŞU AN ELLERİNDE OLAN Tevrat ve İncildir.Yedeyhi(يَدَيْهِ)=Ellerinde.Ellerinde sözü genelde görmezden gelinir.
******************************************************
''Kendilerine Tevrat yüklenen kişiler onun yükümlülüğünü gereği gibi taşımalılar.Yoksa kitap yüklü eşeklere benzemiş olurlar-CUMA SURESİ 5.AYET''
  Yani Tevrat'ın istediği yükümlülüklere uymalılar,yoksa yükü gereği gibi taşımamış olurlar.İşte Tevrat'a olumlu bir referans daha.Tevrat bozulmuşsa gidin bozuk Tevrat'ın istediği yükümlülüklere uyun mu demek istiyor?Demek ki Tevrat'ı yükümlülüklerine uyulması gereken sağlam bir kitap olarak görüyor.
*****************************************************
”Bu ikisinden(Tevrat ve Kuran) daha doğru bir kitap yoktur=KASAS SURESİ:49.AYET”
Yani Tevratta en az Kuran kadar doğru kabul ediliyor.
****************************************************
”Deki eğer dogru sözlülerseniz Tevrat ı getirip okuyun=ALİ İMRAN SURESİ:93.AYET”
Yani Tevratı dogru bir söz kabul ediyor.Hatta dogru sözleri onaylayıcı olarak Tevratı getirin okuyun diyor.
******************************************************
”Musa ya Tevrat ı indirdik.İnsanlar için bir nur ve hidayet var Tevrat ta=ENAM SURESİ:91.AYET”
Tevratta bir zamanlar nur ve hidayet vardı demiyor.Halen daha var diyor.
****************************************************
”Zikri biz indirdik.Zikirden sonra da Zeburu indirdik=ENBİYA SURESİ:105.AYET”
Görüldüğü gibi ayet Zeburdan önce inen Tevrat için ZİKİR kelimesini kullanıyor.Şimdi bu ayeti başka bir ayetle karşılaştıralım:
”Zikri biz indirdik.Onun için Zikri biz koruyacagız=HİCR SURESİ:9.AYET”
Zikir i İndirdiği için koruyor.Tevrat ta İNDİRDİĞİ BİR ZİKİR olduguna göre Tevrat ı da koruyor.
****************************************************
”İçinde Allah ın HÜKMÜ BULUNAN TEVRAT ELLERİNDE varken,gelip senden hüküm vermeni istemesinler=MAİDE SURESİ:43.AYET”
Görüldüğü gibi Tevrat halen geçerli bir Allah Hükmü olarak kabul ediliyor.Yani ayet gitsinler ve bozulmuş sahte tevrat a uysunlar demediğine göre,demekki o an ellerin de bulunan Tevrat ı geçerli ve güvenilir buluyor.
Hatta Tevrat ve İncil i elinde bulunduranlar Kuran ı ve Muhammedi onaylamalıdırlar.Muhammed in şüphesini gidermesi için bile bu toplulukların Muhammed i onaylamasına ihtiyaç var.
”Eğer sana indirdiğimizden şüphen varsa,git senden önce Kitap İndirdiğimiz Toplumlara sor=YUNUS SURESİ:94.AYET”
************************************************
''Ey kitap ehli:Tevratı ve İncili,ve onlardaki her şeyi(وَمَا-vema-ve her şeyi),size indirileni  hakkıyla uygulayın...MAİDE 68.AYET''
Tevrat ve İncil bozulmuşsa neyini uygulayabilecekler ki?Yani Ayet bozulmuş ve sahte Tevratı uygulayın mı demek istiyor?Hem de hakkıyla uygulayın.Sonrada niye sahte Tevratı uyguladınız diye hesapmı soracak?
  Maide 68 sadece Tevrat ve İncil'in adı geçiyor,Kuran'ın adı geçmiyor.Ve size indirilene uyun deniyor.Hem size indirilene hemde bize indirilene uyun demiyor.Çünkü Kuran kitap ehline seslenirken size inen(Tevrat ve İncil) ve bize inen(Kuran) ayrımı yapıyor(Ankebut 46).Oysa Maide 68 sadece size inene uyun diyor.
''...Kitap ehline şöyle deyin: “Biz,size indirilene de,bize indirilene de inandık.Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir=ANKEBUT SURESİ 46.AYET''
*************************************************
”İsrailoğullarına da Musa nın Kitabını MİRAS BIRAKTIK=MÜMİN SURESİ:53.AYET”
Allah Tevrat ı koruyamamışça İsrailoğullarına bozulan ve tahrif olan çürük bir miras bırakmış olur.Yani Tanrı Tevrat ı miras olarak koruyamamış olur.
**************************************************
”Musa nın Kavmi içindeki bir gurup DOGRU YOLDADIR=ARAF SURESİ:159.AYET”
Ortada Saglam bir Tevrat yoksa Musa nın toplulugundan bir gurup asla dogru bir yolda olamaz.Hala o kavimden birileri dogru yoldaysa uydukları Tevrat bozulmamış bir Tevrat olmalıdır.Geçmişte böyle bir grup vardı,artık yoktur demiyor.Demek ki hem geçmişte hemde şimdi böyle bir grup var.
**************************************************
”Bize indirilen ile,İbrahim,İshak,Musa,Elyase(Tevratta ki Elişa) ve İsa ya inenler arasında ayrım yoktur=BAKARA SURESİ:136.AYET”
Yani Allah Kuran ı koruyorsa onları da koruyor.Ayrım yapmıyor.Biz de Ayrım yapmıyoruz.Ama Allah Kuran ı koruyup diğer indirilenleri korumuyorsa AYRIMI KENDİSİ YAPIYOR demektir.Bu durumda nasıl insanlardan bu inenler arasında ayrım yapmamalarını isteyebilir ki?
            **********************************************
   Tevrat değiştirildi diyen müslüman varsa şu sorularada cevap vermelidir:Tevrat'ı değiştirdilerse neden değiştirdiler?Onlar Tevrat'ı değiştirirlerken Allah neredeydi?Neden müdahale etmedi?İndirdiği kitabı koruması gerektiğini bilmiyormuydu?Onların değişmesine göz yumması demek,kıyamete kadar pek çok kuşağın yanlış kitaplarla sapmasına sebep olması demektir.

Kuran sadece Arap kavmi içindir-Kavimci Kuran

Kuran'da 'hangi kavmin diliyle indirilmişse sadece o kavim sorumludur' anlamına gelen ayetler var.
*Her peygamberi başka değil,sadece kendisiyle aynı dili konuşan kendi kavmine  göndeririz.Böylece onlara anlatabilmesini mümkün kılarız-İbrahim 4
Demek ki her kavmin ayrı bir dili var;Japon kavminin dili Japonca,Arap kavminin dili Arapça.Muhammet'de Arap kavminin diliyle Arap kavmine gitmiştir.
*Kuran senin için ve kavmin için bir öğüttür.Sen ve kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız-Zuhruf 44
Bütün kavimler içindir demiyor.Eğer bütün kavimler için olsaydı,bütün kavimler içindir derdi.Kimlerin sorumlu olduğunu belirtme gereği duyan bu ayet,bütün kavimler ondan sorumludur demiyor.Üstelik bir önceki ayet,yani İbrahim 4 ayeti aşağıdaki gibi de okunabilir:
*Her kavme başka değil,sadece o kavmin kendi dilini konuşan birini peygamber seçer,o kavmin içinden birini seçer.Onlara böylece beyan eder-İbrahim 4
  Ve böylece o kavimler,bu peygamber bize yabancı,dili de bize yabancı mazaretini sunamazlar.Bu kurala göre Japon kavmine de Japon kavminden olmayan bir peygamber gönderilmemelidir,anadili Japonca olmayan bir peygamber gönderilmemelidir.Muhammet bu kuralın dışında olsaydı ayet bunu belirtirdi.Muhammet istisnadır,onu bütün dillere ve bütün kavimlere gönderdik derdi,ama demiyor.Aksine her peygamber diyerek Muhammet'i de bu kurala dahil ediyor.Bu ayete nasıl bakarsanız bakın,kavmin diliyle peygamberin dili aynı olmalıdır,farklı olmamalıdır sonucu çıkıyor.Çünkü ayette illa(إِلاَّ) olumsuzluk eki vardır ve kural koymak için kullanılır.İlla(إِلاَّ)=bunun dışında olamaz,bundan başka türlü olamaz.illâ bi lisâni kavmihî(إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ)=kavmin lisanından başkasıyla olamaz.
*Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık;'neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan bir Kuran olurmu hiç' diyeceklerdi-Fussilet 44
Bu ayete göre Arapça inmeseydi,Arap kavminin neden dilimizde inmedi deme hakkı olacaktı.O zaman Japon kavmininde Japonca inmeyen bir kitap için''neden dilimizde inmedi,Japon olana Japonca inmeyen kitap olurmu'' deme hakları var.Ayetin,yabancı dilde inen mesaja itiraz hakkı vermesi,yabancı dilde inen mesajdan sorumlu tutulamazsınız demektir,hangi kavmin diliyle inmişse sadece o kavim sorumludur demektir.Onun için Zuhruf 44 diyor ki:Kuran senin için ve kavmin içindir,sen ve kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız.Bütün kavimler içindir demiyor,bütün kavimler ondan sorumludur demiyor.
*Kuranı senin lisanınla(Arap lisanıyla) kolaylaştırdıkki onunla muttaki olacakları müjdeleyebilesin ve böylece inatçı olan bir kavmi uyarabilesin-Meryem 97
Demek ki basitleştirilmiş bir Arapça kitap olmasaydı o kavmi uyaramayacaktı,böylece o kavimden hiç kimse muttaki olamayacaktı.Bu kavim hangi kavimdir?Japon kavmimi?Arap kavmimi?
*De ki: "Ey kavmim!Bulunduğunuz yerde elinizden geleni yapın..."-Zumer 39
Ey kavmim diye Arapça seslendiği bu kavim hangi kavimdir?Arapça hangi kavmin dilidir?
*Eğer onu Arap olmayan birine indirseydik ve gelip onlara okusaydı,hiçbiri ona iman etmezdi-Şuara 198,199
  Demekki Arap kavmine Arap bir peygamberle ve apaçık bir Arapçayla seslenmek gerektiğini biliyor.O halde Japonlarada apaçık Japonca konuşan Japon bir peygamberle seslenmek gerektiğini de biliyordur.
*Ve onlardan önceki toplumlarda sapıtmışlardı-Saffat 71
*Onlara da KENDİ İÇLERİNDEN uyarıcı peygamberler göndermiştik-Saffat 72
Ad kavmine Ad kavminin içinden,İsrail kavmine İsrail kavminin içinden peygamber gönderilmişti.Hiç bir kavme yabancı kavimden peygamber göndermez,göndermemelidir.Kuran'ın ölçüsü böyledir.
*...cehennemin bekçileri onlara sorar,“Size,Rabbinizin âyetlerini okuyan ve size uyarıda bulunan KENDİ İÇİNİZDEN peygamberler gelmedi mi?”...Zumer 71
 Araplar bu soru karşısında 'evet bize kendi içimizden Arap bir peygamber geldi' diyebilirler.Japonlar,evet bize kendi içimizden Japon bir peygamber geldi diyebilecek mi?
*Rabbin memleketlerin ana kentlerine ayetlerini okuyup anlatan peygamberler göndermedikçe o memleketlerin halklarını helak etmez/sorumlu tutmaz-Kasas 59
 Japon memleketinin ana kenti olan Tokyo'ya Japonca konuşan bir peygamber gitmediyse,Japon kavmi sorumlu tutulmayacaktır.Muhammet sadece Arap memleketinin ana kentine gittiği için,sadece Arap kavminin diliyle Arap kavmine gittiği için,onun mesajındanda sadece Arap kavmi sorumlu tutulmaktadır.
*Kuran'ı sizin  akledebilmeniz için Arapça indirdik-Yusuf 2
Ayeti Japonlara uygularsak;siz Japonlar  akledebilesiniz diye Arapça indirdik.Uyuyormu hiç?Arapça inmese hangi kavim akıl edemeyecekti?Demekki Arapça inmese Arap kavmi yeterince akıl edemeyecekti.Mesajın indirildiği dille sorumlu tutulacak kavmin dilinin aynı olması gerekiyor,farklı olmaması gerekiyor(İbrahim 4) diyen ayeti hatırlayalım.Akledebilmeniz için Arapça indirdik ifadesindeki asıl sorun;sadece Arapların akıl edebilmesini umursuyor oluşudur.Arap olmayanın akıl etmesini gündeme almıyor.Akledebilmeniz için Türkçe indirdik şeklinde olsaydı Araplar bunu nasıl karşılardı?
*Ve bunu başka değil,pürüzsüz Arapça yaptık ki korunabilsinler-Zumer 28
Demekki Kuran pürüzsüz Arapça olmasaydı Arap Kavmi korunamayacaktı.Bu durumda pürüzsüz Arapça inmeyen Arap dini olamayacaktı.Arapların korunabilmesi için pürüzsüz Arapça bir kitap inmesi gerekiyorsa,Japonların korunması içinde pürüzsüz Japonca bir kitap inmesi gerekiyor.Pürüzsüz Japonca inmediği için Japon dini olamayacaktır.Bu ayet,korunabilmeniz için pürüzsüz Japoncanın dışında indirmedik şeklinde olsaydı Arapların tepkisi nasıl olurdu?Burada sorun Arapça oluşu değil,sadece Arapların korunmasını gündeme almasıdır.Arap olmayanların korunmasını gündeme almıyor.Hangi kavmin diliyle inmişse sadece o kavim korunabilir,ve sadece o kavim sorumludur.Onun için Muhammet mahşer günü sadece kendi kavmine değinecek:
*Peygamber der ki: Ey Rabbim!Benim KAVMİM bu Kur’an’ı terk etti-Furkan 30
Görüldüğü gibi diğer kavimler Muhammed'in gündeminde yoklar,sorumlu değiller.
*Senide ataları uyarılmamış olan ve bu sebeple gaflet(bilgisizlik) içinde kalmış o bir kavmi uyarman için gönderdik-Yasin 6
Eğer bütün kavimleri uyarmak için olsaydı,bütün kavimleri uyarman için indirdik derdi.
*Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn-Fussilet 3
*Bu kitap;ayetleri ayrıntılı Kuran,bir kavmin bilecek olması için Arapçadır-Fussilet 3
Buradada bütün kavimler içindir demiyor,bütün diller içindir demiyor.Dinciler bu ayeti bilen bir kavim için Arapçadır şeklinde çevirirler.Ve kavim kelimesinde nekre var derler,hangi kavim olduğu belli değil derler.Bu çok ucuz bir kıvırmadır.Nekre(cins isim) her zaman belirsizlik bildirmez.Nekredeki belirsizlik anlam bütünlüğü ile ortadan kalkar.Fussilet 3.ayette,bir kavim için Arapçadır dediği zaman;Japon kavminin değil Arap kavminin kastedildiğini anlarız.Çünkü,Arapça Japon kavminin değil Arap kavminin dilidir.İbrahim 4 ayetini hatırlayın:kavmin diliyle peygamberin dili aynı olmalıdır.Arapça hangi kavmin dilidir?Arapça kelimesi kavim kelimesindeki belirsizliği kaldırıyor.Tevrat'ı bir kavim için İbranice gönderdik derseniz,burada da kavim nekredir(cins isimdir) ama burada herhangi bir kavmin değil,İbranice konuşan İsrailoğulları kavminin kastedildiği anlaşılır.Nekredeki belirsizlik kalkar.Ve tek kavim içindir diyen ama nekre kullanmayan ayetler de var.Zuhruf 44 ayetinde,Kuran senin kavmin içindir(li kavmike-لِقَوْمِكَ) diyor ve buradaki kavim kelimesinde nekre yoktur,tenvinle bitmiyor.Meryem 97 ve Yasin 6 da tek kavmi(kavmin-قَوْمًا) uyarman için derken nekre kullanmıyor,tenvin yoktur.
  Ve Fussilet 3.ayetteki ye-alemu kelimesine bilen anlamı vermeleride son derece yanlıştır.Alemu bilmiş olan anlamına gelir,mazi fiildir.Ama başına ye ekleyip ye-alemu-n(yalemun) dediğinizde henüz bilmediğini,bilmeye yeni başladığını ve gelecekte bilir hale geleceğini söylemiş olursunuz.Yani muzari fiile çevirmiş olursunuz.Onun için bilen bir kavim değil,bir kavmin bilecek olması için demek gerekiyor.Aksi halde ye-alemu değil alemu derdi.(Bakınız:alem kelimesinin çekimleri;ya da Arapçada bilmek fiilinin çekimleri).Ve Yasin 6'ya bakarsanız,henüz bilen bir kavim değil,ataları uyarılmamış ve bilgisizlik(gaflet) içinde kalmış bir kavimdir.
   ve mâ enzelnâ=ve biz indirmedik,aleyke el kitâbe=sana kitabı,illâ=den başka,li tubeyyine=açıklaman için,lehum=onlara,ellezî ihtelefû=ihtilafa düşmüş/düştükleri,fî-hi=ona dair/onun hakkında,ve huden=ve hidayet,ve rahmeten=ve rahmet,li kavmin=bir kavim için,yu'minûne=iman etmeleri/müminlik
*Kitabı sana başka şey için değil,sadece kendi arasında ihtilaf yaşayan bir kavim için(li kavmin-لِّقَوْمٍ) uyarı yapasın diye indirdik.Hidayet ve rahmet olarak,iman etsinler-NAHL 64
Bu ayeti aynen böyle çevirmeleri gerekiyor,ama bunu yapmıyorlar.Ayetin Arapça metninde li kavmin(bir kavim için-لِّقَوْمٍ) sözü var ama ayetin Türkçe çevirilerinde yok.Kitap sürekli bir kavim için(li kavmin) diyorsa,hiç bir zaman bütün kavimler için demiyorsa,kitap kafayı bir kavimle bozmuş demektir.
Li=onun için.Kavmin=tek kavim,bir kavim.Li kavmin=bir kavim için./Bakara 22=li Allahi(اْ لِلّهِ)=Allah için/Bakara 110=li enfusikum(لأَنفُسِكُم)=kendiniz için/Bakara 185=Li tukmilu(لِتُكْمِلُواْ)=tamamlamanız için/Bakara 188=li tekulü(لِتَأْكُلُواْ)=yemeniz için/Li kavmin(لِقَوْمٍ)=bir kavim için.Başta Lİ var ve kavim tekil halde.Hem eski Arapçada hemde günümüz Arapçasında bir kavim için demenin yolu Li kavmin demektir.Kitap bir kavim içindir.

Sebe 28 bütün insanlar demiyor

Seni ancak bütün insanlar için(kaffeten li en nasi) uyarıcı ve müjdeci olarak gönderdik-Sebe 28
 1-Bu ayeti böyle çevirmek,böyle evrensellik anlamı vermek;İbrahim 4,Fussilet 44,Zuhruf 44 gibi evrensellik karşıtı ayetlere aykırıdır.Peygamber için bunu demek;peygamber bütün dünya dillerini biliyormuş gibi,gidip bütün dünya insanlarına uyarı yapabilirmiş gibi bir anlam vermek olur ki,bu saçmadır.Peygamberin diliyle kavmin dili aynı olmalıdır,farklı olmamalıdır(İbrahim 4),her kavmin kendi dilinde inmeyen mesaja itiraz hakkı vardır(Fussilet 44),Kuran sadece Muhammet ve Arap kavmi içindir(Zuhruf 44).
  2-Bütün insanlar demek külli en nasi demektir,kaffeten li en nasi değil.Ve Kuran külli en nasi dediğinde bile bütün dünya insanlarını değil,bir kavmin bütün insanlarını kastediyor.
  ...Musa asayla taşa vurunca sular fışkırdı,bütün insanlar(külli en nasi) o suyu içtiler-Bakara 60
 Bütün insanların o suyu içmesi,Çin'den Brezilyaya kadar bütün yeryüzü insanlarının o suyu içmesimi?Yoksa bütün insanlardan kasıt Musa'nın kavminden(İsrailoğulları) olan bütün insanlarmı?Bütün insanlar dediğinde bile bir kavmin bütün insanlarını kastedebiliyor kitap.O halde Sebe 28 ayetini neden bir kavmin(Arap kavminin) bütün insanları şeklinde anlamayalım ki?
Kuran senin için ve kavmin için bir öğüttür.Sen ve kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız-Zuhruf 44
Kuran bütün yeryüzü insanlarını kastetme eğiliminde olsaydı Zuhruf 44 şöyle olurdu:Kuran bütün kavimler içindir,bütün kavimler Kuran'dan sorumludur.Sebe 28 bütün insanlar anlamına geliyorsa,Kuran neden sürekli bir kavim içindir(li kavmin) diyor?Sebe 28 bütün insanlar deseydi,zaten bütün kavimler bunun içine girmiş olurdu,o zaman sürekli bir kavim içindir deme gereği duymazdı?Ve bir kere olsun bütün kavimler içindir deme gereği de duyardı.
  Sebe 28'deki kaffeten kelimesine bütün hepsi anlamı versek bile,kaffeten kelimesini insanlar kelimesiyle bağlamamız gerekmez.İnsanlar kelimesine değilde,gönderiliş amacın(ve ma erselnake) diyen bölüme de bağlayabiliriz.Bunu yapmamıza hiç bir engel yoktur.
Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn
  Seni gönderme amacımızın bütün hepsi başka şey için değildir(illa kaffeten),insanlar için uyarıcı ve müjdeci olmandan ibarettir-Sebe 28
   Seni gönderme amacımız,uyarıcı ve müjdeci olmandan başka bir şey için değildir-Furkan 56
   Resül'ün görevi sadece tebliğ(müjde ve uyarı) yapmaktan ibarettir-Maide 99
Muhammet kendi kavminin(Arap kavmi) insanlarına bildirimde bulunarak  bu görevini tamamlamıştır:
  Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim.Rabbim dilerse sizden başka bir KAVMİ sizin yerinize getirir...Hud 57
  Seni de ataları uyarılmamış olan ve bu sebeple GAFLET(bilgisizlik) içinde kalmış o bir kavmi uyarman için gönderdik-Yasin 6
  Bütün kavimleri uyarman için gönderdik demiyor.O halde insanlar dediği bir kavmin insanlarıdır.
  Allah dedi ey Musa,seni her insanın başına(ala en nasi-عَلَى النَّاسِ) yönetici olarak seçtim.Gönderdiklerimle ve sözlerimle-Araf 144 
  Musa bütün yeryüzü insanlarının her birinin başına mı yönetici olarak getirilmiş?Yoksa sadece kendi kavminden(İsrailoğulları) olan her insanın başınamı getirilmiş?Kitap her insan dediğinde bile bir kavimden olan her insanı kastediyor.Ama bu ayet Musa yerine Muhammet için deseydi ki seni bütün insanların başına getirdim,o zaman diyeceklerdi ki;bak peygamberimiz yeryüzündeki her insanın başına atanmış,o halde Kuran bütün yeryüzü insanlarına gelmiştir.Sebe 28 de yaptıkları da budur.
 Sebe 28 ayetindeki kaffeten kelimesi;toplamı,bir araya getirilmesi demektir ve peygamberin göreviyle ilgilidir.Peygamberin görevinin toplamı,yapacağı işin toplamı anlamındadır.
  Seni gönderme amacımızın toplamı(kaffeten);(kendi kavminden olan) insanlar için uyarı ve müjdeci olmandan ibarettir-Sebe 28
 ''Bu ayetteki kaffeten li en nasi ifadesine bütün insanlar anlamı vermek Arap dili kurallarına aykırıdır.Kaffeten toplamak,cem etmek demektir ve peygamberin göreviyle ilgilidir.Ayetteki insanlardan kastedilense o bölgedeki yerel insanlardır(Zemahşeri,El Keşşaf)''
  ''Kaffeten kelimesine bütün hepsi anlamı vermek İbni Abbas'a maledilen bir görüştür.Kaffeten toplamak,bir araya getirmek anlamına da gelir(Maverdi Tefsiri)''
   Arapça da elbiseyi katlayıp bir araya getirmek deyimi de kaffeten kelimesinden türer.
             ***Arap kavmine özel oluşunu zorunlu kılan ayetler var***
   Her peygamber kendi kavminin bütün insanlarına gönderilir.Muhammet Arap kavminin diliyle Arap kavminin bütün insanlarına,Musa İsrailoğulları kavminin diliyle İsrailoğulları kavminin bütün insanlarına.
Her peygamberi başka değil,sadece kendisiyle aynı dili konuşan kendi kavmine göndeririz.Böylece onlara anlatabilmesini mümkün kılarız-İbrahim 4
    Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık;'neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan bir Kuran olurmu hiç' diyeceklerdi-Fussilet 44
O zaman Japon kavmininde Japonca inmeyen bir kitap için''neden dilimizde inmedi''deme hakları vardır.Japon olana Japonca inmeyen kitap olurmu deme hakları var.Yabancı dilde inen mesaja itiraz hakkı tanıyan bir ayet.Evrensellik karşıtı.
Ve onu emin bir ruh indirdi-Şuara 193
Uyarıcılardan olabilmen için-Şuara 194
Apaçık Arap lisanıyla-Şuara 195(Bi lisânin arabiyyin mubîn)
Demekki apaçık Arap lisanında inmese Arap kavmine uyarıcılık yapamayacaktı.O halde Apaçık Japonca inen bir kitaba sahip olmadığı için Japon kavmine uyarıcılık yapamaz.
  Rabbin ülkelerin(memleketlerin) ana kentlerine ayetleri okuyup anlatan peygamberler göndermedikçe,o üleklerin(memleketlerin) halklarını helak etmez/sorumlu tutmaz-Kasas 59
 Japon memleketinin ana kenti olan Tokyo'ya Japonca konuşan bir peygamber gitmediyse,Japon kavmi sorumlu tutulamayacaktır.
  **Zumer 27-28 ayetlerini okumak bile insanlar derken;sadece anadili Arapça olan insanları kastettiğini anlamaya yetiyor.
  Biz bu Kuran'da insanlar için her türlü örneği verdik-Zumer 27
  Ve bunu başka değil,pürüzsüz Arapça yaptık ki korunabilsinler-Zumer 28
Pürüzsüz Arapça olmasaydı hangi insanlar korunamayacaktı?Japon kavminin insanlarımı?Yoksa Arap kavminin insanlarımı?İnsanlar derken hangi insanları kastetmiş oluyor?
Bu basiretler bir kavmin insanları için hidayet ve rahmettir-Casiye 20
Malesef bu Casiye 20.ayette doğru tercüme edilmiyor.Eğip bükerek çeviriyorlar.
Bu ayette bir kavimden olanlar içindir(Li kavmin-لِّقَوْمِ) sözü geçmiyormuş gibi davranıyorlar.
 Ve eğer Nahl 64.ayeti doğru çevirselerdi sorun ortadan kalkmış olurdu.Nahl 64 Kuran'ın bütün indiriliş amacının sadece bir kavmin sorunlarını çözmekten ibaret olduğunu söylüyor.O halde bütün insanlar deseydi bile bir kavmin bütün insanlarını kastetmiş olurdu.
 ve mâ enzelnâ=ve biz indirmedik,aleyke el kitâbe=sana kitabı,illâ=den başka,li tubeyyine=açıklaman için,lehum=onlara,ellezî ihtelefû=ihtilafa düşmüş/düştükleri,fî-hi=ona dair/onun hakkında,ve huden=ve hidayet,ve rahmeten=ve rahmet,li kavmin=bir kavim için,yu'minûne=iman etmeleri/müminlik
Kitabı sana başka şey için değil,sadece kendi arasında ihtilaf yaşayan bir kavim için(li kavmin-لِّقَوْمٍ) uyarı yapasın diye indirdik.Hidayet ve rahmet olarak,iman etsinler-NAHL 64
Bu ayeti aynen böyle çevirmeleri gerekiyor,ama bunu yapmıyorlar.Ayetin Arapça metninde li kavmin(bir kavim içindir-لِّقَوْمٍ) sözü var ama ayetin Türkçe tercümelerinde yok.Muhammed'in Arapça uyarı yapabildiği bir kavim.(İbrahim 4.ayeti hatırlayın;her peygamber kendi kavminin diliyle kendi kavmine gönderilir)Tercümelerde sanki bir kavim için değilmiş gibi davranıyorlar.Li kavmin(لِّقَوْمٍ) kelimesinin hiç bir anlamı yokmuş gibi davranıyorlar.Kuran'ın bu kelimeyi sürekli kullanmasının hiç bir amacı yokmuş gibi.

Kuran insanlara seslenirken bir halkın insanlarını kasteder.Bir kavmin insanlarını.
Ey insanlar!Siz Allah’a muhtaçsınız.Eğer dilerse,sizi giderir ve yerinize yeni bir halk getirir(halkın cedid-خَلْقٍ جَدِيدٍ)-Fatır 15,16
Sizi yok eder ve yerinize başka zürriyete sahip yeni bir kavim getirir-Enam 133
 NOT:Sebe 28.ayetteki kaffeten kelimesine bütünü anlamı verseniz bile,bütünü içindir diyebilmeniz için Li(içindir) harfi cerinin kaffetenden önce gelmesi gerekmiyor mu?Yani kaffeten li en nasi değil,li kaffeten nasi demesi gerekmiyor mu?Kaffeten kelimesinin 'içindir' anlamına dahil olabilmesi için,li harfinin kaffetenden önce gelmesi gerekmiyor mu?Li Allahi=Allah için,Li kavmin=bir kavim için,Li kaffeten=hepsi için.Bunu da incelemek gerekiyor.

Kavim Nedir?

Kuran Arap kavmi için düzenlendim diyor.Kavim kelimesine yakından bakmalıyız.Ve kavim soydaşlıktır,kan bağıdır,akrabalık ilişkisine dayanır.Aynı soydan gelmek ve aynı dili konuşmak esaslarına dayalıdır.Kuran kavim kelimesini böyle tanımlar.
-Kuran senin için ve kavmin için bir öğüttür.Sen ve kavmin ondan sorumlusunuz-Zuhruf 44 KURAN
   Kuran'da kavim etnik bir kavramdır,ırksal bir kavramdır.
1-Her kavmin kendine ait bir dili var.Kavim aynı dili konuşmakla ilgilidir.(İbrahim 4 KURAN)
2-Her kavmin kendine ait ataları var.Kavim aynı atalardan gelmekle ilgili.(Yasin 6 KURAN)
3-Her kavmin kendi zürriyeti var.Kavim aynı zürriyetten(döl,soy) olmakla ilgi.(Enam 133 KURAN)
-Her kavme başka değil,sadece o kavmin kendi dilini konuşan birini peygamber seçer,o kavmin içinden birini seçer.Onlara böylece beyan eder-İBRAHİM 4 KURAN
-Her peygamberi başka değil,sadece kendisiyle aynı dili konuşan kendi kavmine göndeririz.Böylece onlara anlatabilmesini mümkün kılarız-İBRAHİM 4 KURAN
  Kuran pek çok kavim olduğunun farkında.Kavimlerin birbirinden farklı dillere sahip olduğunun farkında.Her kavmin kendine ait bir dili var.Örnek verecek olursak;Almanca konuşan Alman kavmi vardır,Japonca konuşan Japon kavmi vardır,Arapça konuşan Arap kavmi vardır.
-Kuranı senin lisanınla(Arap lisanıyla) kolaylaştırdıkki onunla muttaki olacakları müjdeleyebilesin ve böylece inatçı olan bir kavmi uyarabilesin-Meryem 97
Görüldüğü gibi;her kavmin kendine ait kendi dili vardır.Kavim aynı dili konuşmakla ilgilidir.
-Senide ataları uyarılmamış olan ve bu sebeple gaflet içinde kalmış o bir kavmi uyarman için gönderdik-Yasin 6 KURAN
Öteki kavimlerin ataları uyarılmış,ama Muhammed'in kavminin ataları uyarılmamış.Demekki her kavmin kendi ataları var.Diğer kavimlerin atalarından farklı olarak.O halde kavim aynı atalardan gelmekle ilgili.Soydaşlıkla ilgili.
   Ve Kavim zürriyettir.Soydaşlık,aynı soydan,aynı dölden gelmekle alakalıdır
-Dilerse sizi giderir ve sizin yerinize başka bir zürriyete sahip başka bir kavim getirir.Tıpkı sizi zürriyeti başka olan bir kavmin yerine getirdiği gibi-Enam 133-KURAN
Kavim etnik vurgu için kullanılır ve bu gibi ayetler etnik yapıdan soyutlanarak belirsiz bir topluluk olarak çevirilemezler.Açıkça görülüyorki kavim soydaşlıktır,kan bağıdır,akrabalık ilişkisine dayanır.

Cinlerden bahsetmesi Kuran'ı evrensel yapmaz

 Kuran'ın Arap kavmine özel olduğunu söyleyen ayetler vardır.Bazı kişiler buna itiraz ediyorlar cinleri örnek gösteriyorlar.
Peygamberin diliyle kavmin dili aynı olmalıdır,farklı olmamalıdır(İbrahim 4),her kavmin kendi dilinde inmeyen mesaja itiraz hakkı vardır(Fussilet 44),Kuran sadece Muhammet ve Arap kavmi içindir(Zuhruf 44).Bu ayetler ve benzeri ayetler onun kavimsel olduğunu,Arap kavmine özel olduğunu gösteriyorlar.Buna itiraz edenlerden bazıları şöyle diyorlar;Madem Kuran sadece Arap kavmine gelmiştir o zaman neden cinlere göndermede bulunuyor?Buna iki şekilde cevap verilebilir:
1-Cinler insan kavmi değilki insan kavimlerine uygulanan kriterler cinlerede uygulansın.
2-Kuran'ın cinlerden bahsetmesi,cinlerde Kuran'dan sorumludur anlamına gelmez.
 Hani cinlerden bir gurubu, Kur´an´ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik.Kur´an´ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) «Susun» demişler,Kur´an´ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi(Ahkaf 29)
Burada cinler Arapça Kuranı dinleyip anlayabiliyorlar.Demekki dil konusunda insanlardan farklı bir yeteneğe sahipler.Belkide bütün dilleri anadilleri gibi anlayıp
konuşabiliyorlardır.Oysa insanlar bunu yapamıyorlar.Bundan dolayı insanlara uygulanan kriterler bazı konularda cinlere uygulanmayabilir.Hatta insanlarda olmayan bir diğer yetenekleride o zamanda bile gökyüzünde yolculuk yapabilmeleridir.Cin suresi 9.ayette bunu açıkça görüyoruz.
 Artı Ahkaf 29. ayet cinlerde Kuran'dan sorumludur demiyor,cinler Kuran'ı dinledi diyor.Aynı şekilde Tevrat'ıda dinlediklerini bir sonraki ayet söylüyor zaten.Tevrat'ı dinlemeleri Tevrat'tan sorumlu olduklarını göstermez.Kuran'ı dinlemiş olmalarıda Kuran'dan sorumlu olduklarını göstermez.
Dediler ki:“Ey kavmimiz!Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan,gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.”(Ahkaf 30)
 İnsanlara cinlerden bahsedildiği gibi cinlerde kendi kavimlerine gidip insanlardan bahsediyorlar,insanlarada peygamber ve kitap geldiğinden bahsediyorlar.Yani cinlerin gidip Musa ve Muhammet'e kitap inmiştir demeleri,cinler Musa ve Muhammet'in kitabından sorumludur demek değildir.Cinlerin gidip öteki cinlere insan kitaplarından bahsetmesi başkadır,insan kitaplarından cinlerde sorumludur demesi başkadır.Burada söz konusu edilen sadece cinlerin gidip öteki cinlere insan kitaplarından bahsetmesidir.Nasılki Kuran Tevrat'tan bahsediyor diye müslümanlar  Tevrat'tan sorumlu olmuyorsa,aynnı şekilde cinlerin gidip Kuran ve Tevrattan bahsetmeleride cinler Kuran ve Tevrat'tan sorumludur anlamına gelmiyor.
  “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun,ona iman edin ki,günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın.”(Ahkaf 31)
Burada cinlerin kendi içinden olan cin davetçiye uymaları söyleniyor.Çünkü insan kavimlerinin uyarıcı peygamberinin kendi içinden olması gerektiği gibi,cin kavimlerininde uyarıcısının kendi içinden olması gerekir.Enam 130 bunu doğruluyor.
Ey cin ve insan toplulukları!Size kendi içinizden âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?”...(Enam 130)
  Cin suresi 14.ayette cinlerin;''içimizde Allaha teslim olanlar(muslimune) ve sapanlar var'' demesindeki elmuslimun(teslim olan) sözüde sizleri aldatmamalıdır.Kendi içlerinden gelen cin elçinin mesajına teslim olmayı kastediyor.Zaten bu teslim olma durumunun Kuranla tanışmadan önce gerçekleştiği ayetlerden anlaşılıyor.İbrahim Allaha teslim olmuştu(muslimen) ayetindeki gibi(Ali İmran 67),Kuranla ilgili olmayan bir teslim olma durumu.
  Ve aynı iddia ehli kitap içinde öne sürülür.Madem Kuran Arap kavmine özeldir o zaman neden ehli kitap(Yahudi ve Hristiyanlar) kimselere seslenen ayetler var diyorlar.Ve yine yanlışa düşüyorlar.
  Ey ehli kitap:elçimiz sizin karşınıza geldi.Elçilerin arası açıldı,bize gelenlerden başka elçi gelmemiştir demeyin.İşte yeni elçimiz geldi(Maide 19)
   Bu ve benzeri ayetler ehli kitaptan yeni elçiyi ve yeni kitabı inkar etmemelerini istiyor sadece.Kendi kitaplarınıza ve kendi şeriatinize uyun,yeni şeriate uymak zorunda değilsiniz,ama yeni şeriatide kötülemeyin diyor.İnkar etmeyin diyor.Hepsi bu.Yani müslümanın Tevrat şeriatına uyma zorunluluğunun olmaması gibi.Müslüman Tevrat şeriatine uymasada Tevratı inkar etmemelidir,Tevrat diye bir kitap hiç inmemiştir diyemez,Tevrata da inanmak zorundadır.Aynı şekilde ehli kitapta Kuran şeriatına uymakla zorunlu değildir,ama Kuran diye bir kitap inmedi dememelidir,inanmakla sınırlı bir sorumluluğu vardır.Allah herkesi aynı şeriatte birleştirmek istemez,herkes kendine inen kendi şeriatine uymalıdır(Maide 48)
 ...Sizden her biriniz için farklı bir şeriat ve yol koyduk.Eğer Allah dileseydi,elbette sizi tek bir ümmet yapardı.Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı.Öyleyse iyiliklerde yarışın.(Maide 48)  
 Onlar kendi şeriatlerine uymalılar,kendilerine inene uymalılar.
Ey kitap ehli:Tevratı ve İncili,ve onlardaki her şeyi(وَمَا-vema-ve her şeyi),size indirileni  hakkıyla uygulayın...(Maide 68)
Maide 68 sadece Tevrat ve İncil'in adı geçiyor,Kuran'ın adı geçmiyor.Ve size indirilene uyun deniyor.Hem size indirilene hemde bize indirilene uyun demiyor.Çünkü Kuran kitap ehline seslenirken size inen(Tevrat ve İncil) ve bize inen(Kuran) ayrımı yapıyor(Ankebut 46).Oysa Maide 68 sadece size inene uyun diyor.
...Kitap ehline şöyle deyin: “Biz,size indirilene de,bize indirilene de inandık.Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir(Ankebut 46)
  Onlar Tevrat varken Muhammet'ten hüküm istememelidirler,Tevrat hükümlerini uygulamaları yeterlidir.
İçinde Allah ın HÜKMÜ BULUNAN TEVRAT ELLERİNDE varken,gelip senden hüküm vermeni istemesinler...(Maide 43)
Görüldüğü gibi onlar kendi kitaplarına ve kendi şeriatlerine uymalıdırlar.

Alemler bütün varlıklar anlamına gelmiyor

Kuranın bütün kavimlere değilde sadece Arap kavmine seslendiğini anlayanlar alem kelimesine yanlış anlam vererek hileli bir yola başvuruyorlar.Kuran ın bir Kavim e değil bütün kavimlere gönderildiğini anlatmak için aynı ayetle geliyorlar:
Merhametimizi görmeleri için seni alemlere yolladık=Enbiya 107
Bu ayetteki alem kelimesini bütün insanlık ve bütün varlıklar şeklinde algılıyorlar.
Her şeyden önce şunu sormak lazımdır:müslüman tercümanlar ayetteki kelimeleri Türkçeye çevirdikleri halde,neden alem kelimesinide Türkçeye çevirmiyorlar?Neden alem kelimesini olduğu gibi Arapça haliyle bırakıyorlar?Ama bu kelime bütün insanlar ya da bütün varlıklar anlamına gelmez.Ayette geçen li el alemin sözü bilen kimseler anlamına gelir.Bunu bilerek ayeti yeniden yazalım:
Biz seni merhametimizle bilen kişilerden başkasına göndermedik-Enbiya 107
   Benzer ayetlerede bakabiliriz:
O bilen kimseler(el-ALEMİN-e) için bir öğüttür..Başkası için değil-Kalem 52
Verdiğimiz örnekler insanlar içinde ancak BİLENLER İÇİNDİR(el alimune/el alemine)-Ankebut 43
………………………………………………………………………
De ki bilen kimseler(ye alemu) ile bilmeyen kimseler(la ye alemu) bir olamazlar=Zumer 9
 İşe bakın ki Enbiya 107'de alem kelimesini Türkçeye çevirmeyip olduğu gibi bırakanlar, Zumer 9.ayette alem kelimesini bilen kimseler şeklinde Türkçeye çevirerek vermişler.
………………………………………………………………………
Siz bilmiyorsanız(la ta alemune) zikir ehline gidip sorun=Enbiya 7
Hadi burada ki ALEMİN kelimesini de Türkçeye çevirmeden versinler de görelim;
O zaman ayet şu şekilde olur=SİZ BİR ALEM DEĞİLSENİZ ZİKİR EHLİNE SORUN
…………………………………………………………………………
Allah dedi,ben sizin bilmediklerinizi bilirim(inni alem-u)-Bakara 33
Bu ayetteki alem kelimesini bilen olarak çevirmeleri,alem kelimesinin bilen anlamına geldiğini anladıklarını gösteriyor.Bunun farkındalar.
..………………………………………………………………………
Araf Suresinin 32.ayeti nin son kısmı:Li kavmen ya alemine(Bir kavmin bilmesi için)
 Buradaki li kavmen ya alemine sözlerini bilen bir kavim olarak çevirmişler.Şimdi burada neden alem kelimesini oldugu gibi bırakmamışlar?Demekki alem'in bilen anlamına geldiğini ve bunun KAVİMLE İLGİLİ olduğunu gayet iyi biliyorlar.Enbiya 107.ayette oldugu gibi burada da alemin kelimesini oldugu gibi verseydiler ortaya şöyle bir ayet çıkmış olacaktı=SİZ ÇOK ALEM BİR KAVİMSİNİZ
…………………………………………………………………………
ALLAH BİLENDİR(VE ALLAH U ALEMU)=YUSUF 77
(ayetin en son kısmını verdim.bu kelime ayetin en sonunda geçer)
…………………………………………………………………………
Ve onun haberini SİZ BİLECEKSİNİZ(ALEMUNE)=Sad 88
Yeniden aynı hile.Enbiya 107.ayette çevirmedikleri alem kelimesini burada Türkçeye çevirerek vermişler:Siz bilen kimseler olacaksınız diye çevirmişler.Sıkıysa bu ayetteki alemin kelimesini de Arapça haliyle versinler.O zaman ayet şöyle olur=”SİZ BİR ALEMSİNİZ:Sad 88”
Bu Müslüman Tercümanlar gerçektende çok alem adamlar.
………………………………………………………………………
NOT=Alem kelimesi bütün yaratılmışlar olamaz.Alemlere bütün yaratılış dersek hayvanlara ve mikroplara da yollanmış bir muhammed çıkar karşımıza.Alem kelimesine bütün varlıklar anlamı vermek Arapçadan kaynaklanan bir durum değildir;
''Bütün varlıklar(mahluklar)Allahın varlığına ALAMET olduğu için,onun varlığını gösterdiği için malukatların hepsine ALEM denilmeye başlanmıştır(Muhammed'den çok sonra,Kuran dan çok sonra böyle denilmeye başlanmıştır)Daha sonra da varlıkların ayrı ayrı olan cinslerinin her birine ALEM denilmeye başlanmıştır.Örneğin İnsanlar Alemi,Melekler Alemi,hayvanlar Alemi,Cansızlar Alemi.v.b.Hatta bazı düşünürler her varlık ve her cisim ayrı bir alemdir demeye bile başlamışlardır.''(ŞERH-İ MEVAKIF-ŞERİF ALİ CÜRCANİ-ŞİRAZLI İSLAM BİLGİNİ)
  Yani ALEM kelimesinin MAHLUKLAR anlamında kullanılması kelamcıların ve bazı tefsircilerin yorumlarıyla ortaya çıkmış bir durumdur.Ne Arapça da böyle bir durum var ne de Kuran'da.Kuran ın yazılışından çok sonra ortaya çıkmış olan bir durumdur.
Alem kelimesinin bilen olmadığını ve varolan her şey olduğunu dile getiren itiraz ve bunu desteklediği iddia edilen 2 ayet:
Firavun alemlerin(bilenlerin) rabbi nedir?-Şuara 23
Musa dediki,o gökler yer ve ikisi ikisi arasında olan her şeyin rabbidir(efendisidir)-Şuara 24
  Burada bilenlerin rabbi var olan her şeyin rabbidir diyor.Yani sadece alemlerin(bilenlerin) değil,alem(bilen) olmayanlarında rabbidir.Var olan her şeyin rabbidir.Alem kelimesinin yerine alim kelimesini koyarak okuyunca sorun çözülür.
  Konuya yakından bakarsak alem/alim kelimesinin bilen anlamının dışında kullanılmasının çok arızalı ve yersiz olacağını görmek zor olmayacaktır:
vallâhu (ve allâhu):ve Allah/a’lemu:bilir(Yusuf 77 KuraN)
  ”ALLAH ALEMDİR=ALLAH BİLENDİR(YUSUF 77 KURAN)”Artı bir yerde bilen anlamına gelen bir kelime başka yerde çok alakasız bir şekilde bütün mahluklar anlamına gelemez.Yani alim kelimesi aniden bütün mahluklar anlamına dönüşemediği gibi alem(bilen) kelimeside aniden bütün mahluklar anlamına dönüşemez.Bunu bir kitap içinde yapmak çok tuhaf ve abes olurdu zaten.
  Yusuf 77'de ve pek çok yerde bilmek,bilen,öğrenen anlamına gelen bir kelime aniden şuursuz varlıklarıda içine alan zıt anlamlı bir kelimeye dönüşemez.
   Alem demek bütün mahluklar demekse o zaman pek çok arıza çıkar ortaya
1-Seni alemlere rahmet olarak gönderdik-Enbiya 107
Alem bütün mahluksa Kuran bütün mahluklara nasıl rahmet oluyorki?Örneğin Ebu Leheb için,Ebu Cehil için,inanmayanlar için rahmet olmadığı kesindir.
2-Kuran alemler ibret alsın diyor.Eğer alem kelimesi bütün mahluklar demekse,şuursuz mahluklar nasıl ibret alabileceklerki?
Onu ve gemidekileri kurtardık ve gemiyi, âlemlere ibret yaptık-Ankebut 15
  Şimdi şuursuz varlıklar nasıl ibret alabileceklerki gemiden?Oysa alem kelimesine bilen anlamı verirseniz ayet ancak o zaman anlamlı olur.
Gemi bilenlere/alemlere ibrettir-Ankebut 15
Şuursuz mahluklar ibret alamayacağına göre alem kelimesini bütün mahluklar anlamında kullanamazsınız.
   Bu kelime Kuranda 3 versiyonla kullanılır sadece;ALLAHIN BİLMESİ(ALLAHU ALEMU),MELEKLERİN BİLMESİ ve İNSANIN BİLMESİ.
  Savaş(katletmek), hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir(ya alemu), siz bilmezsiniz(la ta alemu)-Bakara 216
vallâhu (ve allâhu)=ve Allah-alemu=bilir(Yusuf 77 KuraN)
ALLAH ALEMDİR/ALLAH BİLENDİR-YUSUF 77 KURAN
…Allah meleklere, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim(innî a’lemu)” demişti-Bakara 30 
Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti(ALLEME)…Bakara 31
Şuursuz varlıklar alleme(öğrenen) olamaz değilmi?Şuursuz varlıklar alem(bilen) olamaz değilmi?Görüldüğü gibi Kuran bu kelimeyi şuursuzlarda olmayan bir özellik şeklinde kullanıyor.Şuurlulara özel bir eylem olarak bu kelimeyi kullanıyor.
***************
Sizin yaptıklarınızı Rabbim çok iyi bilir” dedi(rabbî a’lemu)-Şuara 188
İbranice=lamu/alamu=Te'alamud/Talmud=Öğretici,bilgi getirici,ayırt edici,öğreti,öğrenmek.https://tr.wikipedia.org/wiki/Talmud
Arapça=lemu/alemu=Te'alemun/Talemun(تَعْلَمُونَ)=Öğretici,bilgi getirici,ayırt edici,öğreti,öğrenmek
(Bakara 239)

Enam 19:Arap kavminden olan her bir kimseyi uyarmak

 Kuran'ın Arap kavmine özel olduğunu anladıkları için bunu örtbas etmeye çalışıyorlar.Sanki Enam 19 bütün dünyadaki her bir kimseyi uyar demiş gibi sahte bir algı oluşturuyorlar.
Bu Kuran kendisiyle sizi uyarmam içindir ve her bir kimseye(ve men-وَمَن) anlatayım diye(belaga-بَلَغَ)/hiç birinizi ayırmadan-Enam 19
  Öncelikle ayette her bir kimse sözü belagat(bi-lugat) sözüyle bağlantılı kullanılmış.Bu sınırlama demektir.Bir Japon'a belagat yapamazdı,Japon lugatını bilmiyordu.Aşağıda göreceğimiz gibi Muhammet sadece Arap lugatıyla belagat(bi-lugat) yapabilmektedir,sadece Arap kavmine belagat(bi-lugat) yapabilmektedir.(Belagat/bi-lugat=aynı dili kullanarak dillendirme,lisanlama).
Lugat ül Arabiyye=Arap dili,Arap lisanı.Çünkü Luga dil(lisan) demektir.Araplar şöyle derler;Arif luga=Dili biliyor,lisanı biliyor.Belaga(biluga) demek dildaşlık demektir,lisandaşlık demektir.Onun için Enam 19'da bahsedilen her bir kimse;Arap kavminden olan her bir kimsedir,Arap lugatından her bir kimsedir,Arapça belagat yapılabilen her bir kimsedir.Belagat(bilugat) kelimesi Maide 67.ayette de kullanılmış ve kavimle ilgili kullanılmış.Belagat konusuna tekrar döneceğiz.
  Şimdi Enam 19 ayetindeki siz kelimesiyle her bir kimse kelimesinin bağlantılı olduğuna değinmek gerekiyor.Arapçada ve bağlacı Türkçedekiyle tamamen aynı değildir.Ve bağlacı bu ayette siz kelimesiyle her bir kimse sözünün bağlantısını gösteriyor.Sizden sözünü 2 kere kullanmamak için ve bağlacını kullanıyor.Ve bağlacının Arapçadaki bu rolü olmasaydı,siz kelimesini iki kere kullanması gerekirdi ve şöyle demesi gerekirdi:Bu Kuran sizleri uyarmam içindir ve sizden her bir kimseye anlatayım diye/hiç birinizi ayırmadan(enam 19).Yani ve kullanmasaydı siz kelimesini iki kere kullanması gerekirdi.Tıpkı şu örnekte olduğu gibi:elçi onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor(Cuma 2).Kitap ayrı hikmet ayrı değildir.Kitabı öğretiyor ve kitabı öğretmekle hikmeti öğretmiş oluyor.Hikmet kitaptan ayrı değildir.Hikmet Kuran'ın kendisidir(Yasin 2)Kitap kelimesini iki kere kullanmamak için ve bağlacını kullanıyor.Ve bağlacının bu rolü olmasaydı şöyle demesi gerekirdi:elçi onlara kitabı öğretiyor ve kitabı öğretmekle hikmeti öğretmiş oluyor(cuma 2).Ve bağlacının bu rolü olmasaydı kitap kelimesini iki kere kullanması gerekirdi.Ve kullanıyor diye Hikmet ayrı kitap ayrı değildir.Ve kullanıyor diye siz ayrı her bir kimse ayrı değildir.Enam 19=Sizleri uyarayım ve sizden ulaştığım her bir kimseye anlatayım/sizleri uyarırken hiç birinizi ayırmadan bunu yapayım diye.Sadece Kureyş kabilesini yada sadece Mekkelileri değil,Arap kavminden her kime ulaşırsam onu uyarmam içindir anlamında.
  Ayette her bir kimse sözünün belagat(bi-lugat) sözüyle birlikte kullanıldığını tekrar hatırlayım.
  Belagat(bi-lugat) yani dillendirme,anlatabilir olma,yani lugatlama olayı Maide 67.ayettede var.
Ey resul sana indirileni anlat/belagat et(belaga-بَلِّغْ).Eğer anlatmazsan/belagat etmezsen(belagte-بَلَّغْتَ),işte o zaman elçiliğini yerine getirmemiş olursun.Allah seni bu insanlardan korur.Ve bu kavim kafir olursa Allahın hidayetinden mahrum kalır-Maide 67
Görüldüğü gibi kavimle belagat bir arada kullanılmış bu ayette.Belagat(bi-lugat) kavramı kavimle ilişkilendirilmiş halde.Ve zaten Muhammed sadece Arap kavminin diliyle belagat yapabilmektedir.
Ve onu emin bir ruh indirdi-Şuara 193
Uyarıcılardan olabilmen için-Şuara 194
Apaçık Arap lisanıyla-Şuara 195 (Bi lisânin arabiyyin mubîn)
Demekki apaçık Arap lisanında inmese Arap kavmine uyarıcılık yapamayacaktı.O halde apaçık Japonca inen bir kitaba sahip olmadığı için,Japon kavmine uyarıcılık yapamaz.Belagati yetersiz kalır.
Zaten Nahl 103 ayeti de Muhammed'in yabancı dil bilmediğini,sadece Arapça bildiğini yazar.
 “Bunu ona bir kişi öğretiyor” dediklerini biliyoruz.Oysa bahsettikleri o kişi Arapça bilmez,o kişi ve onun dili Araba yabancıdır.Ama bunun(Kuran'ın) dili apaçık Arapçadır-Nahl 103
  O kişinin Muhammed'e öğretim veremeyecek olmasının sebebi o kişinin Arapça bilmemesi olarak gösteriliyor.Buradan Muhammed'in sadece Arapça bildiği sonucu çıkar.Yabancı dilleri bilmediği sonucu çıkar.
*Hüküm peygamberin kavmiyle(Arap kavmiyle) sınırlı*
Bu kuran senin için ve kavmin için bir öğüttür.Sen ve kavmin ondan sorumlu tutulacaksınız-Zuhruf 44
Bütün kavimler içindir demiyor.Bütün kavimler ondan sorumludur demiyor.Eğer Enam 19 ayeti evrensel olsaydı;o zaman Zuhruf 44 bu şekilde olmazdı.Kuran bütün kavimler içindir,bütün kavimler ondan sorumludur şeklinde olurdu.Muhammed kavminin tamamına bildirimde bulunarak görevini tamamlamıştır:
Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni SİZE TEBLİĞ ettim.Rabbim dilerse SİZDEN BAŞKA BİR KAVMİ sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz-Hud 57
FORMÜL=Enam 19 ayeti ve benzeri ayetler;İbrahim 4.ayetle birlikte düşünülmelidir;
 Her peygamberi başka değil,sadece kendisiyle aynı dili konuşan kendi kavmine  göndeririz.Böylece onlara anlatabilmesini mümkün kılarız-İbrahim 4
Bu ayet aşağıdaki gibide okunup anlamlandırılabilir;
Her kavme başka değil,sadece o kavmin kendi dilini konuşan birini peygamber seçer,o kavmin içinden birini seçer.Onlara böylece beyan eder-İbrahim 4
Ve Kuran açıkça Arap olanla Arap olmayan ayrımı yapıyor.Arap olmayanı öteki görüyor,yabancı görüyor.
  ***Enam 19'da bahsedilen her bir kimse;Arap kavminden olan her bir kimsedir***
Enam 19 sizden her bir kimseyi uyarayım diyor.Sizden olmayanlarıda uyarayım demiyor.Burada siz dediği muhatablar kimdir?Bu grupta hangi insanlar var?Yusuf 2.ayet hangi gruptaki insanlara sesleniyorsa bu ayette onlara sesleniyor.
  Kuran'ı sizin anlamanız için Arapça indirdik-Yusuf 2
Bundan önce de Musanın kitabı var.Ve buda lisanı Arapça kılınmış bir kitaptır,o kimseleri uyarabilmen için-Ahkaf 12
Demekki kitabın lisanı Arapça olmasa olmasa o kimseleri uyaramayacaktı.O halde o kimseler lisanı Arapça olan kimselerdir.Lisanı Arapça olmayanlar değil.O kimseleri uyar derken lisanı Arapça olan kimselerin kastedildiği açıktır:Ahkaf 12.ayet aşağıdaki gibide okunabilir;
Bundan önce de Musa'nın kitabı var.Ve buda lisanı Arapça olan kimseleri uyarman için indirilmiş bir kitaptır-Ahkaf 12
(Arapçada tek kalıplı okuma yoktur,çoklu okuma sistemi vardır)
  Ve bunu başka değil,pürüzsüz Arapça yaptık ki korunabilsinler-Zumer 28
Üstelik Kuran yabancı dilde inen mesaja itiraz hakkı vermektedir.
Eğer onu Arapça bir Kuran kılmasaydık;'neden dilimizde inmedi,Arap olana Arapça olmayan bir Kuran olurmu hiç' diyeceklerdi-Fussilet 44
O zaman Japon kavmininde Japonca inmeyen bir kitap için;neden dilimizde inmedi deme hakları vardır.Japon olana Japonca inmeyen kitap olurmu deme hakları vardır.Yabancı dilde inen mesaja itiraz hakkı tanıyan evrensellik karşıtı bir ayet